Makaledeki fotoğraflar, kamuya ait ilk araştırma merkezi olan Eyüp Sultan Araştırma Merkezi arşivinden alınmıştır. Eyüpsultan ile ilgili tarih ve medeniyet araştırmaları yapmak üzere kurulan Eyüp Sultan Araştırma Merkezi (EYSAM), Eyüpsultan'la ilgili bilgi ve belgeleri kayıt altına alarak araştırmacıların istifadesine sunuyor.
Eyüpsultan, tarih boyunca; tahta çıkarken kılıç kuşanan şehzadelerin cülus yolu, ilmiye talebelerinin medresesi, ariflerin tekkesi, mevlevihaneasi, kültür ve sanat adamlarının, ilham kaynağı, ikametgahı olmuştur.
Sayısız musikişinas, hattat, müzehhip, minyatür ustası ve daha niceleri gezmiş, adımlamıştır Eyüpsultan sokaklarını.
Bu sanatkarlardan biri de Osmanlı minyatür sanatının büyük temsilcilerinden Abdülcelil Levni Çelebi'dir.
Aslen Edirneli olan Abdülcelil Çelebi, kendisi de şair ve hattat olan Padişah III. Ahmet ile Edirne’den İstanbul’a gelmiştir.
II. Mustafa döneminde (1695-1703) Edirne’de nakkaşlık yapan Abdülcelil Çelebi’ye renkli ve renkle ilgili anlamına gelen Levni adı sonradan verilmiştir.
Kilari Ahmet Efendi’nin 'Enderun’lu Şairler, Hattatlar ve Musiki Sanatkarları Tezkiresi’nden öğreniyoruz ki Çelebi Saray atölyelerinde minyatür çalışmanın yanı sıra şiirle de ilgilenmiş, adını devrinin şairleri arasına yazdırmıştır.
Levni'nin ‘Atalar Sözü Destanı’ adlı kitabında kullanılan yalın dile bakıldığında, onun bir Halk edebiyatı şairi olduğu anlaşılıyor. Eserinde atasözleriyle çalışkan, dürüst, iyi huylu, tok gözlü, bilgili ve hünerli olmayı öğütlemiştir.
III. Ahmet için de kasideler yazdığı bilinen sanatçı hayata veda ettiğinde Otlakçılar Camii yakınlarına gömülmüştür. Ancak sonraları açılan yollar nedeniyle mezarı kaybolmuştur...
SANATI VE ESERLERİ
Osmanlı minyatür sanatında kendine has bir yeri ve üslubu olan Levni hakkında Ayvansaraylı Hafız Hüseyin Efendi'nin 1765-1787 yıllarında kaleme almış olduğu Mecmua-i Tevarih adlı eserinde, “Edirne’den gelip İstanbul’da ilk önce nakkaş şâkirdi olup Nakkaşhane’de izinle san’atında üstad olup sonra saz kavline yani tezhib ile saz işlemek sanatına nail olup bir müddet sonra musavvirliğe (ressamlığa) heveskâr ve bu vadide akranlarına üstün gelip Sultan I. Mahmud Hanı Gazi ailesine kadar mücessem tasvirler zuhûr etmezden evvel cümleden serfiraz musavvir bunlar idi.” ifadelerine yer vermiştir.
Levni'nin ilk büyük çalışması Dimitri Kantemi'nin Osmanlı Tarihi ile ilgili kitabı için II. Mahmut'a kadar hüküm süren yirmi iki padişahın portreleridir.
Orijinalleri günümüze gelmediği için kitaptaki gravürlerinden bilgi edinilen bu portrelerde padişahlar otururken gösterilmiştir.
Yine padişah portrelerinin yer aldığı Silsilename, sünnet düğününün resmedildiği Surname-i Vehbi ve tek tek sayfalardan oluşan Murakkalar Levni’nin en önemli eserleridir.
Topkapı Sarayı Kütüphanesindeki Silsilename’de I. Osman’dan III. Ahmet’e kadar olan yirmi üç padişahın portresi bulunur.
Levni’nin metne bağlı olmadan hazırladığı portrelerde Nakkaş Osman’dan beri süren geleneksel oturma şekli görülür. III. Ahmet portresi dışındakiler yastıklı minderler üzerindedirler.
Günlük giysileriyle rahat pozisyonlar içindedirler. Dörtte üç cepheden resmedilmiş padişahların başları hafif sağa ya da sola dönüktür.Kullandığı Levnî mahlası çok yönlü, renkli anlamına gelmektedir. Çalışmalarında kendisinden önceki ustaları izlemekle beraber, kendine has üslubunu da geliştirerek Lâle Devri’nin şaheserleri sayılan eserlerini üretmiştir.
III. Ahmed’in dört oğlunun 1720’de yapılan sünnet düğününü anlatan Surnâme-i Vehbî’ye yaptığı minyatürlerinde, Osmanlı’nın siyasal ve toplumsal yapısında mevcut olan birçok ögeyi de görsel olarak sunarak belgelemiş, insanları kıyafetlerinin yanı sıra moral gücü ve değerleri ile birlikte yansıtmayı başarmıştır.
Levnî’nin Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde (TSMK) üç yapıtı bulunmaktadır. Bunlardan birisi padişah portreleridir. TSMK, A. 3109’da Kebir Musavver Silsilenâme olarak kayıtlı albümünün sanatçı tarafından, II. Mustafa döneminde ve Edirne günlerinde yapıldığı, İstanbul’a geldikten sonra III. Ahmed’in portresiyle tamamlandığı söylenebilir.
Döneminde Osmanlı minyatür sanatında savaşan padişahlar genellikle elinde çiçek veya kitap ile resmedilirken, Levnî’nin yaptığı padişah portrelerinde, kılıç, hançer, gürz, yay ve ok gibi savaş aletleri çizmiş olduğu görülür.
Bugün TSMK'da bulunan, 1732 yılında İstanbul’da ölen Vehbî’nin III. Ahmed’in şehzâdelerinin sünnet düğününü anlattığı Surnâme-i Vehbî diye bildiğimiz mensur eserine yaptığı minyatürler Levnî’nin ikinci albümüdür.
Üçüncüsü ise 1710-1720 yılları arasında saray için resmettiği kırk sekiz kadın ve erkek tasvirinden oluşan kıyafet albümüdür. Albümde yer alan resimlerin kırk ikisi Levnî imzasını taşımaktadır.
Levnî’nin albümünde yer alan karakterler, çoğunlukla marjinal, sanatçı yaratıcılığı ve özgürlüğünün de resmedilmiş hâli gibidir.
Minyatürlerdeki kadın ve erkek figürlerini seyrederken, maharetlerinin ve neşelerinin de resmedildiğini görürsünüz. Beden dili ve yüz ifadelerindeki esriklik halinin yansıtılmasındaki başarı ise sanatçının zirvesidir.
Kıvrak bir zekânın ürünü olan, bu minyatürlerdeki Levnî imzaları ise ayrı bir yazı konusu olmayı hak ediyor. Kıyafetler albümünde yer alan minyatürlerinin bazılarında kullandığı imzasında, çiçek buketinin altına vazo formunda çizilen ve insan yüzünü andıran şeklin içinde Levnî yazmaktadır.
Osmanlı ve İslâm felsefesi içinde yetişen ve minyatürde yenilikler yapsa da geleneği üst sıralara taşıyan Levnî, minyatür geleneğindeki objelere sübjektif yaklaşımını bazı eserlerinde kullandığı imzasına da yansıtmıştır.
Levnî, ismini güzelliklerin sembolü olan çiçeğin altında, çiçeği yaşatıp besleyen toprak olarak nakşederken, şâhide taşının üst kısmında “Hüve’l-bâkî” yazan bir mezarda toprak olacağını bilmektedir.
Fakat bu toprağın asırlar sonrasında da eserleri vasıtasıyla güzellikler sunmaya devam edeceğini, minyatürünün alt kısmına serpiştirdiği çiçeklerden birinin altına kendi ismini yazarak, hâlini ve sanatının işlevini tasavvufî düşünceye uygun olarak asırlar sonrasına iletmiştir.
Yorum Yazın