“İsrail Ramazanda Bile Saldırıyor”
DÜNYAFilistinli aktivist Raid Salah, Mescid-i Aksa’ya yapılan saldırıların günlük rutine dönmeye başladığını belirterek, “Ramazan ayında bile saldırılar yapılıyor. Geçmişte ramazanda saldırı yapmazlardı. Fakat şimdi Ramazan ayında da saldırılar devam etmekte” dedi.
Dünyanın farklı noktalarında yaşayan Müslümanlar, Ramazan ayındaki ibadetlerini huzur için gerçekleştirirken Filistinliler İsrail otoritelerinin baskısıyla karşı karşıya. İsrailli aktivist Raid Salah, yaşadıkları zorlukları İHA muhabirine anlattı. “İsrail otoriteleri, yaşamaya çalıştığımız bütün İslami değerlerimize savaş açmış durumda” diyen Salah, “Şu anda İslami değerleri yaşamak ve yaşatmak için davette bulunmak İsrail acısından bir suç olarak telaki ediliyor ve bunu yaşamaya çalışanlara yargılanma ve hatta hapse girme sebebi olabiliyor. 2015’in sonunda İsrail, İslami hareketi yasakladı. Araştırmamıza rağmen bu yasaklamanın sadece bir sebebini bulabildik. Bütün dünyada moda olan terörist damgasını bize yapıştırdı. Böylece İslami değerlerimize karşı savaş açtığı sonucuna vardık. Bunun sonucu olarak 30 tane İslami kuruluş kapatıldı. Kapatılan bu müesseseler ve kurumlar, 500 bin Filistinliye hizmet sunan müesseselerdi. Bunlar eğitim, sağlık, insani yardım ve aynı zamanda Kudüs ve Mescid-i Aksa’ya hizmet götürüyorlardı. Bütün bu müesseseler elle tutulur hiçbir neden gösterilmeden kapatıldı. Bunlarla ilgili olarak hiçbir şekilde mahkeme süreci yaşanmadı” diye konuştu.
“İSRAİL, BU MÜESSESELERİMİZİ YOK EDEREK HALKIMIZA İSLAMİ DEĞERLERİ ANLATMAMIZA ENGEL OLUYOR”
Kapatılan müesseselerden bir tanesinin hem Batı Şeria’da hem de Gazze’de 20 bin yetime yardım ettiğini sözlerine ekleyen Salah, “Bu yetimlerin şu anda bakacak kimseleri yok. Sokaklarda kalıyor ve İsrail güçleri tarafından takip ediliyorlar. Hira kuruluşu ise çocuklara Kur’an-ı Kerim’i öğretiyordu. Üniversiteli gençlere yönelik çalışmalar yürüten İkra isimli kuruluş da kapatıldı. Bu yapı, sadece üniversitelere burslar veriyor ve kalabilecekleri yerler sağlıyordu. Hiçbir siyasi ve politik yönü olmayan İmar isimli kuruluş da ekonomik anlamda insanlara yol gösterip destek olduğu için kapatıldı. İsrail, bu müesseselerimizi yok ederek halkımıza İslami değerleri anlatma ile eğitim, öğretim, sağlık ve iktisadi hizmetler sunmamıza engel oluyor. Buna ek olarak İsrail bazılarımıza Kudüs’e girmeye ve yurt dışına gitmeyi yasakladı. Bununla da şunu amaçladı; Hiçbir İslami ülke ile kontak kurmayalım ve iletişimimiz kesilsin” ifadelerini kullandı.
“MESCİD-İ AKSA’YA GİRİŞİM YASAKLANMIŞ DURUMDA”
Salah, açıklamalarını şu şekilde sürdürdü:
“Mesela 2007 yılından beri Mescid-i Aksa’ya girişim yasaklanmış durumda. Uzun yıllardır da Kudüs’e girmeme izin verilmiyor. Aynı şekilde ülke dışına çıkışım da yasaklanmıştır. Yaptığımız işlerin esası ve boyutu ne olursa olsun, İsrail yaptıklarımızı kanun dışı ilan ediyor. Mavi Marmara baskınında dökülen kanlardan dolayı Akdeniz’in suları hala kırmızı renkte iken, bu suçuna rağmen İsrail hala başkasına terörist ilan etmeye devam ediyor. Şu örneklerden yola çıkarak şunu söyleyebilirim: Şu anda İsrail’in bizlere, İslami değerlerimize karşı yürüttüğü bir savaş söz konusudur. İsrail meclisi ezanların okunmasını yasaklayan bir yasaya imza attı. Ardından 20 kişi için gözaltı kararı çıkartıldı. Bunlardan bazıları içeri alındılar. Biz kısmı da ev hapsine mahkum edilmiş durumdalar. İftar organizasyonu yaptıkları için tutuklananlar oldu. Kurban eti dağıttıkları için hapse atıldılar. Kısacası İslami ve İslami değerlere bir savaş açmışlardır. Bu nedenle bizleri de tutukluyor, ya da ev hapsinde bulunduruyor.”
“KUDÜS VE MESCİD-İ AKSA, ALLAH’IN İZNİYLE BU İŞGALLERE KARŞI ZAFERLE ÇIKACAKTIR”
Durumun her geçen gün kötüye gittiğini ifade eden Salah, Mescid-i Aksa’ya yapılan saldırıların günlük rutin işlere dönmeye başladığını belirtti. “Ramazan ayında bile saldırılar yapılıyor” diyen Salah, “Geçmişte ramazanda saldırı yapmazlardı. Fakat şimdi Ramazan ayında da saldırılar devam etmekte. Bakanlar Kurulu, Mescid-i Aksa’nın altındaki tünellerin birinde yapıldı. Yine geçtiğimiz günlerde İsrailli askerler Mescid-i Aksa’nın bahçesinde gösteri yaptılar. Bazı Yahudi yerleşimciler ise aleni bir şekilde Mescid-i Aksa’nın içinde ibadetlerini yerine getirmekte beis görmediler. İslami hareket, bütün bunlara itiraz ettiği için yasaklandı. Uzun süre Mescid-i Aksa’ya hizmet eden pek çok kişi şu anda İsrail cezaevlerindeler. Hatta, Ürdün Vakıflar Bakanlığına bağlı bekçiler, İsrailli güçlere karşılık verdiklerinde dayaktan geçiriliyorlar. Biz de İsrail, ne kadar bizimle uğraşırsa uğraşsın onlar batıldır. Ve bir gün kaybedecekler diyoruz. Kudüs ve Mescid-i Aksa, Allah’ın izniyle bu işgalle karşı zaferle çıkacaktır” şeklinde konuştu.
“MESCİD-İ AKSA’YI ÇOK ÖZLÜYORUM”
2007 senesinden beri Mescid-i Aksa’ya gidemediğini söyleyen Salah, “Tabii ki, Mescid-i Aksa’yı çok özlüyorum. Ama işgalden arındırılmış bir mescit olarak görmeyi ve girmeyi çok daha fazla özlüyorum. Bunun da basit bir sebebi var. Biliyorsunuz, bütün Müslümanlar, Mekke ve Medine’de bir araya geldiklerinde mutlu olurlar. Benim de umudum, günün birinde bütün Müslümanlarla Mescid-i Aksa’da bir araya gelmektir. Bu da ancak işgalin sona ermesiyle mümkün olabilecektir” dedi.
“İŞGALCİLER, HER ZAMAN BASKICI OLMUŞLARDIR”
Salah, “Kudüs, üç semavi dinin mensupları için de kutsal sayılıyor. İslam, Yahudilik ve Hıristiyanlığa ait kutsal mekanlar burada var. Birlikte yaşam niçin mümkün olmasın?” sorusunu ise şu şekilde yanıtladı:
“İsrail işgali, Kudüs’te sadece kendi hegemonyasını öne sürüyor ve diğer bütün tarafları ret ediyor. O yüzden birlikte yaşam mümkün olmuyor ve problemler çıkıyor. Örneğin işgalci İsrail, Mescid-i Aksa’yı tanımıyor. Müslümanların orada hakları olduğuna inanmıyor. Bütün buraların tek sahibi olduğuna inanıyor. O yüzden de bize Mescid-i Aksa’ya girişimize yasak getiriyor. O yüzden aşırı dinci Yahudilerin oraya girmesine izine veriyor. Bize düşmanca davranmasına müsaade ediyor. Mescid-i Aksa’ya giren aşırı dinci Yahudileri silahlı adamlarla koruyarak, 2 milyar nüfuslu İslam alemine meydan okuyor. Tarih boyunca, hiçbir işgalci ile bir uyum olmamıştır. İşgalciler, her zaman baskıcı olmuşlardır.”
“BİR MAHKUMU KAFESİN İÇİNDE AİLE BİREYLERİYLE GÖRÜŞTÜRÜYORLARDI”
İsrail cezaevlerinde geçirdiklerine ilişkin “Hapiste Tecrit Hayatı Yaşamak” isimli bir kitap yazdığını dile getiren Salah, pek çok acıklı hikaye yaşandığını söyledi. En son hapse girdiğinde tek başına bir hücrede her şeyden izole edilmiş bir hayat yaşamaya mahkum edildiğini anlatan Salah şöyle devam etti:
“Benim tutulduğum bölümde hiçbir mahkum ile karşılaşmak mümkün değildi. İster hava almaya isterse ziyaretçilerinizle görüşmeye gittiğinizde ellerinize kelepçeleri vuruyorlar. Ben izole edildiğim için diğer mahkumlarla sadece pencerelerden bağırarak tanışabiliyordum. Bir mahkumu kafesin içinde aile bireyleriyle görüştürüyorlardı. Ağır kanser hastası olan bir mahkuma ise ilaç verilmedi. O da 30 gün boyunca kanser ilaçlarını alabilmek için açlık grevi yaptı. Hapiste tutuklu ve mahkumlara baskı uygulayan birimler var. Bunlar gerçekten çok vahşice eziyet ve işkenceler yapıyorlar. Filistin Nakbe’sinden (1948) bu yana yaklaşık bir milyon Filistinli, İsrail cezaevlerine girmiştir. Bunlar 70 farklı işkence uygulamalarına muhatap olmuşlardır. Bunların dışında onlarca insan işkencelere dayanamadıkları için cezaevlerinde hayatlarını yitirmişlerdir. Çok fazla trajedi yaşanmıştır cezaevlerinde.”
“BU BİRLİKTELİK SADECE İÇERİDE DEĞİL, SURİYE, LÜBNAN VE ÜRDÜN’DEKİ KAMPLARDA YAŞAYAN İNSANLARDA DA VAR”
Salah, tüm baskılara rağmen Filistin halkının birlik ve beraberliğini korumaya çalıştığını aktararak sözlerini şöyle tamamladı:
“Bu birliktelik sadece içeride değil, Suriye, Lübnan ve Ürdün’deki kamplarda yaşayan insanlarda da var. Bölünmelerin suni olduğunu, birlik ve beraberliği kolayca sağlamlaştırılabileceğini düşünüyoruz. Bölünmeyi ortadan kaldıracak girişimlerde oldu. Ancak İsrail’in ortaya koyduğu seçenekler bir ölçüde etkili oluyor. İsrail ve Amerika’nın tüm çabaları, Filistin’de birliğin oluşması için çıkan tüm inisiyatiflerin başarısızlığı yönünde olmuştur. Maalesef bazı Arap ülkelerinde de bu yönde gayretler ortaya konulmuştur. Mesela daha önce Hüsnü Mübarek, şimdi ise Sisi yapıyor. Bunlara rağmen Mescid-i Aksa ve Kudüs bir ümmet meselesidir. İslam alemi, buna Filistin’in iç meselesi değil, bir ümmet meselesi olarak bakmalıdır.”
(İrfan Altıkardeş / İHA)
İlginizi Çekebilir