Bir beldeye ismini veren kutlu Zat: Eyüb Sultan’ın hayatı ve türbesi
AVRUPA YAKASIEyüpsultan Miras Gazetesinin ilk sayısı, Aralık ayında yayınlandı. "Huzurda Diriliş" vurgusuyla çıkan gazetede, Bir beldeye ismini veren kutlu Zat: Eyüb Sultan’ın hayatı ve türbesi anlatılıyor.
Kütüb-ü Sitte’de yer alan bir hadisi şerifte şöyle denmektedir: “Ashabımdan birisi eceli ile herhangi bir beldede vefat eder ve beldeye gömülürse yarın kıyamet günü o belde sakinlerinin önderi, sancaktarı ve rehberi olarak haşr olunur.” buradan anlaşılacağı üzere İstanbul halkı mahşerde Eyüpsultan hazretlerinin bayrağı altında toplanacağına inanırdı.
İstanbulumuzun Eyüpsultan semtine adını veren sahabe-i kiramın Hazreti Halid Zeyd Bin Ebu Eyyüb El Ensari hazretleri, Medine’nin tanınmış eşraflarından olup Hazreç kabilesindendir.
Ve Neccaroğulları hanedanının reisidir. Hem baba hem anne tarafından soy olarak geriye doğru gelindiğinde Peygamber Efendimizin akrabasıdır.
Hicretten iki yıl önce eşi Ümmü Eyyüp ile birlikte Mekke’ye giderek Hazreti Peygambere Akabe biatında tabi olarak Müslüman olmakla şereflenmiştir. Kendisi Müslüman olunca Medine’deki birçok dost ve akrabalarının da Müslüman olmasına vesile olmuştur.
Peygamber Efendimizin 622 yılında Mekke’den Medine’ye hicretleri sırasında bütün Medineliler bu kutsal ve çok değerli misafiri evlerinde misafir edebilmek için Peygamber Efendimizin Kusva adlı devesinin yularını tutmak için hücum etmişlerdi.
Peygamber Efendimiz bunun üzerine Medineli Müslümanlara şöyle hitap etti; “Devemi kendi halinde bırakınız o beni nereye götürürse ben o hanenin misafiri olacağım.”
Kusva adlı deve Medine sokaklarında dolaştı ve nihayet Hazreti Halid bin Zeyd Ebu Eyyüb El Ensari’nin evinin önüne çöktü ve Peygamber Efendimiz bu şanslı ve kutlu evde tam yedi ay misafir oldu.
Bu nedenle Eyüpsultan başka kimseye nasip olmayan Mihmandar-ı Resulallah unvanıyla anılmaya başlandı. Bu olayla ilgili rivayet edilen hadisi şeriflerden iki tanesi Eyüpsultan Türbesi’nin dua edilen salonunun duvarlarında levha ve kitabe olarak yazılıdır.
Peygamber Efendimize 7 ay boyunca gelen sureleri ilk ezberleyen Vahiy kâtiplerinden birisi de Eyüpsultan Hazretleriydi. Eyüpsultan hazretlerinin evi son yıllara kadar orijinal hâliyle muhafaza edilmiştir.
Ancak Mescid-i Nebevi’nin son genişletilmesi sırasında bu ev de yıkılmıştır. Bu mübarek evin üst kat pencereleri ise o günlerin hatırası olarak Medine Müzesine kaldırılmıştır.
Medineli Müslümanlara, Mekke’de zorluk ve sıkıntılardan dolayı hicret etmiş Müslümanlara yardım edip destek oldukları için “Ensar” denilmiştir. Eyüpsultan hazretleri de Ensar’dan olup bu mahlasla anılmıştır.
PEYGAMBER EFENDİMİZDEN ALDIĞI DUA
Ebu Eyyüb El Ensari hazretlerinin üç erkek bir de kız çocuğu vardı. Günümüzde ise nesli hâlen devam etmektedir. Ensari soyadı ile bilinmektedirler.
Hazreti Halid bin Zeyd, Peygamber Efendimiz’in yanından ayrılmazdı. Peygamber Efendimiz’in yaptığı bütün savaşlara katıldı.
Onun yakınları arasında yer aldı. Savaşlarda Peygamber Efendimizin yakın korumalığını yapmış, çok duasını almıştır. Peygamber Efendimizin çadırı etrafında kılıcıyla nöbet tutması neticesinde Peygamber Efendimizden aldığı dua çok meşhurdur.
Bu dua şöyledir: “Allah’ım sabahlara kadar uykusuz kalarak nöbet beklemek suretiyle beni muhafaza etmeye çalışan Ebu Eyyüb’u sen de koru ve muhafaza eyle.”
Bu dua hem dua salonundaki bir hat levhasında hem de Eyüpsultan’ın sandukası üzerindeki örtüde hat yazısı ile yazılıdır. Hazreti Peygamberin vefatından sonra dört halife devrinde de Eyüpsultan hazretleri Mescid-i Nebevi imamlığı gibi çeşitli vazifelerde bulunmuştur.
Dört halife dönemindeki olaylarda olumlu vazifeler üstlenmiştir. Bu nedenle kendine Beyt-ül maldan maaş bağlanmıştır.
Emevi Devleti’nin kurucusu Muaviye devrinde de Muaviye’nin debdebeli hayatının İslam’a uygun düşmediğini söyleyip onu uyarması onunla ilgili anlatılan menkıbelerden birisidir. O gördüğü yanlışı düzeltmekte de örnek bir insandı.
Kaynaklarda onun rivayet ettiği hadisi şerif sayısı 150 ile 400 arasında değişmektedir. Bu hadisi şerifler Hacı Cemal Öğüt ve İsmail Lütfü Çakan hocaların kitaplarında yayınlanmıştır. Onun rivayet ettiği hadisi şerifler İslam dininin temelini oluşturan çok önemli hadislerdendir.
Eyüpsultan hazretleri en yaşlı vefat eden sahabe-i kiramlardan biridir. Mısır, Suriye, Filistin ve Kıbrıs fetihlerine iştirak etmiştir.
Tüm hayatı boyunca İslam’ın yayılması için yapılan bütün askeri seferlere katılarak bütün Müslümanlara örnek olmuştur.
ALEMDAR-I RÛSUL
Osmanlı devrinde bir lakabı da “Alemdar-ı Rusul”dür. Bilindiği gibi bu lakap İslam bayrağını savaşlarda taşıyan kişilere verilir.
Eyüpsultanın bu vazifeyi yapıp yapmadığı bilinmemektedir. Ancak Kütüb-ü Sitte’de yer alan bir hadisi şerifte şöyle denmektedir:
“Ashabımdan birisi eceli ile herhangi bir beldede vefat eder ve beldeye gömülürse yarın Kıyamet günü o belde sakinlerinin önderi, sancaktarı ve rehberi olarak haşr olunur.”
Buradan anlaşılacağı üzere İstanbul halkı mahşerde Eyüpsultan hazretlerinin bayrağı altında toplanacaktır. Bu nedenle Alemdar-ı Rusul olarak Eyüpsultan Osmanlı devrinde çok sevilmiştir. Osmanlı devrinde onun sancağı ve bayrağının resmedildiği birçok hat yazısı ile Hazreti Halid istifli birçok sanat eseri üretilmiştir.
Sahabeler içinde en uzun ömür sürmüş olan Ebu Eyyüb El Ensari, 80 küsur yaşlarında iken Hicri 51-52 yıllarında Kostantiniye’nin fethedileceği konusundaki hadisi şerifi gerçekleştirmek için İstanbul üzerine yapılan ikinci sefere katılmış ve rivayetlere göre hastalanarak şehit düşmüştür. Vefatı sırasında vasiyetini ederken şöyle dediği rivayet olunur:
“Ben vefat edince beni Kostantiniye surlarına yakın bir yere gömünüz ve daha sonra atlarınızla üzerini çiğneyerek mezar yerimi belirsizleştiriniz.”
Nitekim vasiyeti aynen yerine getirilerek kendisi bugünkü türbesinin bulunduğu yere defnedilmiştir. Bu cenaze törenini fark eden Bizans kralı, elçi göndererek fevkalade oluşumun sebebini öğrenmek istedi.
Önemli bir İslam büyüğünün defnedildiğini öğrenince; hiç önemli bir kimse yabancı bir diyara gömülür mü? Siz gidince ben o mezara zarar veririm deyince ordu komutanı Yezid’de; “Siz bu mezara eğer zarar verirseniz ben de Şam, Kudüs, Mısır’daki Hristiyanlara zarar veririm” demiştir.
Bunun üzerine Bizans İmparatoru, Eyüpsultan’ın kabrini koruma altına almıştır. İstanbul’un 1204 yılında 57 sene boyunca Latinlerce istila edilip yakılıp yıkılması sırasında bu kabir zarar görmüş ve zamanla bu yer ormanlık bir hale dönüşerek, Eyüpsultan hazretlerinin kabri belirsiz hale gelmiştir.
İSTANBUL’UN FETHİ SIRASINDA EYÜPSULTAN’IN KABRİNİN BULUNUŞU
Fatih Sultan Mehmet devrinde Eyüpsultanın kabrinin yeniden bulunuşu menakıbnamelerde geçtiği şekliyle şöyledir:
İstanbul’un fethinden üç gün sonra Fatih Sultan Mehmet hocası Akşemseddin hazretlerinin Okmeydanı’ndaki çadırına gider ve Eyüpsultan hazretlerinin kabrinin bulunması fikrini hocasına söyler.
Akşemseddin hazretleri bugünkü Pierre Loti tepesini işaret ederek buradaki dağın eteğine nurlar indiğini görmekteyim. Muhtemel burasıdır der. Ve birlikte bugünkü kabrin bulunduğu yere gelirler. Şeyh Efendi kabrin yerini bulmak için bir müddet murakabeye varır.
Neticede murakabeden başını kaldırır ve kendisinin Hazreti Halid Efendimizin fetihten dolayı Fatih Sultan Mehmet Han’ın zaferini tebrik ettiğini ve kendi kabrinin de ortaya çıkarılmasını istediğini padişaha bildirir.
Birlikte kabrin baş ve ayakucuna işaret olarak çınar fidanları dikerler. Neticede ertesi gün tekrar kabrin bulunduğu yere gidildiğinde Akşemseddin Hazretleri doğruca bir gün önce işaret ettiği yere gider. Kabir yeri kazıldığında Ebu Eyyüb El Ensari Hazretlerinin sarı safranla örtülü mübarek bedenleri ve kefeni orada bulunanlar tarafından da görülür.
Bu olayı Fatih Devri tarihçileri de bu şekilde anlatırlar. Sultan II. Abdülhamid bu olayın anlatıldığı Şakayık-ı Numaniye isimli kitabın ilgili bölümünü sülüs hattı ile Arapça yazdırıp Eyüb Sultan Türbesi’ne hediye etmiştir. Bu eser hat tarihi açısından küçük ebatta hatasız yazılmış sülüs yazı olması dolayısı ile oldukça önemlidir.
Kabrin üstünde bulunan ve “Burası Ebu Eyyüb’ün Mezarı”dır yazan kabir taşı Osmanlı devrinde yine kabrin baş tarafında bulunduğu rivayet edilmektedir. Fetihten sonra 1453 yılında ilk yapılan türbe, Fatih Sultan Mehmet’in vakfı olarak Eyüpsultan Türbesi’dir. Bayrami tarikatından Şeyh Baba Yusuf da ilk türbedardır. Şeyh Baba Yusuf’un mezarı, Eyüpsultan Türbesi arkasındaki mezarlıkta bulunmaktadır.
FETİH’TEN SONRAKİ EYÜPSULTAN TÜRBESİ’NİN TARİHÇESİ
Eyüpsultan Türbesi, kabrin yerinin keşfedilmesiyle birlikte, hemen inşa edilmeye başlanmıştır. Mimarının kim olduğu bilinmemektedir. Sekiz köşeli ve küfeki taşından inşa edilen türbenin ana binası Fatih Sultan Mehmet devri özelliklerini taşır.
Üstte kasnaksız bir kubbe yer almıştır. Eyüpsultan Türbesi bu hali ile yine Fatih devrinde yapılan Mahmut Paşa Türbesi’ne benzer. Fatih Sultan Mehmet devrinden günümüze türbenin sandukasının bulunduğu ana bölüme giriş kapısı gelebilmiştir.
Türbeyi ziyaret edip kılıç kuşanma törenlerine gelen Osmanlı padişahları bu ziyaretin anısına türbeye kıymetli hediyeler bırakmışlardır.
Bu hediyelerin altın olanları Topkapı Sarayı’na götürülmüştür. Hediye edilen gümüş askıların bir kısmı türbede asılı, bir kısmı da müze depolarında muhafaza altına alınmıştır.
Türbedeki Sultan III. Selim’in yaptırdığı gümüş şebeke, II. Dünya Savaşı sırasında diğer kıymetli eserlerle birlikte Niğde’ye götürülmüştü. Savaş bitiminde tekrardan yerine konulmuştur.
Türbenin dua edilen kıble tarafındaki salon ve koridor kısmını Sultan I. Ahmet yaptırmıştır. Eyüpsultanı çok seven padişah, Topkapı Sarayı’nın depolarında bulunan en güzel 15. yüzyılın ikinci yarısına ait İznik çinilerini türbenin iç ve dış cephelerine koydurtmuştur.
Böylelikle türbe adeta bir çini müzesi görünümüne sahip olmuştur. Türbeye ayrıca bir sebil yaptırmıştır. Türbe içinde, dışında ve hacet penceresinde Sultan I. Ahmet’in isminin geçtiği kitabeler mevcuttur.
Türbe içindeki kuyu çıkrığı ve kovası, türbenin iç duvarlarındaki yıldız formlu çiniler de bu devirden kalmadır. Türbe sandukasının etrafına Sultan I. Ahmet gümüşten tel kafes koydurtmuştu. Şu anda görülen Barok tarzdaki gümüş şebekeyi ise Sultan III. Selim yaptırmıştır.
Bu eser kıl testere, ajur ve döğme tekniği ile yapılmış yazı ve motifleri ile bir metal sanatı şaheserdir. Bu eserin Sultan III. Selim tarafından yaptırıldığı ile ilgili talik yazılı kitabe sandukanın ayakucundadır.
KİSVE-İ ŞERİFE
Türbedeki en önemli eserlerden birisi Eyüpsultan hazretlerinin sandukası üzerinde bulunan “Kisve-i Şerife” adı verilen sanduka puşidesidir.
Siyah atlas üzerine dival işi tekniğinde sırma ile her yeri hat yazıları ve desenlerle süslüdür. Bu eser üzerindeki ayet ve hadisler, hattat olan Sultan II. Mahmut ile o devrin ünlü hattatı Hattat Rakım’a aittir.
Bu eser 2015 yılı restorasyonunda bakım görmüştür. Bunun altında iki örtü daha bulunmuştur. Bu örtüler Kâbe iç örtüsü ve Ravza-ı Mutahhara örtüsü olup yekpare olarak sandukayı kaplamaktadır.
Bu örtüler kisve-i şerifin altında olduğundan görünmemektedir. Eyüp Türbesi envanterinde bu örtüyü aynen orijinaline sadık kalarak Sultan II. Abdülamid’in yenilettiği yazılıdır.
Osmanlı devrinden günümüze kadar türbeye her devrin ünlü hattatlarının yazdıkları hat yazıları hediye edilmiştir. Bu eserler türbenin içinde dua salonunda ve Adile Sultan Mescidi duvarlarında asılıdır.
Sultan II. Mahmut’un büyük boyda yazdığı kelime-i tevhid ve zikir sözlerini içeren yazılar en önemli yazılardır.
Bu önemli eserler arasında Sultan Abdülaziz’in katı (kesme) sanatıyla meydana getirdiği hadisi şerif levhalarını, Hattat Hasan Rıza’ya Sultan II. Abdülhamid tarafından yazdırılan Ebu Eyüp el Ensari’nin kabrinin bulunuşunun anlatıldığı Arapça levhayı, Sultan III. Selim’in Eyüpsultan için söylediği dört beytin Hattat Yesarizâde Mustafa İzzet tarafından yazıldığı levhayı, Hattat Hafız Osman’ın hilyesini, Hattat Kazasker Mustafa İzzet’in ehlibeyt yazılı levhasını, Adile Sultan divanındaki Eyüpsultan’ı öven beyitlerin yazıldığı talik hatlı zerendüd levhayı, Hulusi Efendi’nin ayet yazılı levhasını, Hattat Mahmut Celaleddin’in “Ya Hazreti Halid” istifli yazısını ve kûfi yazılı Kur’an-ı Kerim’den her yeri tezhiple süslü bir sayfanın bulunduğu levhayı sayabiliriz.
Türbenin kıble duvarı içindeki bir dolapta; Sultan I. Mahmut tarafından Topkapı Sarayı Kutsal Emanetler bölümünden alınarak Eyüpsultan Türbesine hediye edilen “Peygamber Efendimizin ayak izi” bulunmaktadır.
Dolabın üzerindeki kitabede de Sultan I. Mahmut’un isminin yazıldığı kitabe bulunmaktadır. 2015 yılı onarımında bu dolaba başka kutsal eşyalar da konulmuştur.
Bunlar, Mihrişah Valide Sultan Türbesinden getirilen “Hacer-i natık” denilen Peygamber Efendimizle konuştuğu rivayet edilen taş, Peygamber Efendimizin sakal-ı şerifi, kutusu ve bohçaları, Peygamber Efendimizin eliyle diktiği rivayet edilen ağacın bir yaprağının ve kabir toprağından çıkan bir taşın sergilendiği levha ve Peygamber Efendimizin “Ravza-ı Mutahhara” veya Kubbe-i Hadra denilen türbesinin yeşil renkli kubbesinin çinisinden bir parçadır.
Türbenin alt sıra pencerelerinin sağlı sollu perdeleri Ravza-ı Mutahhara için hazırlanmış, fakat I. Dünya Savaşı çıktığından oraya götürülemeyen kelime-i tevhid yazılı örtülerdir. Eyüb Sultan Türbesi etrafında oluşmuş mezarlıkta da pek çok tanınmış zatın hazire ve türbeleri bulunmaktadır.
Bunlar arasında Sultan I. Ahmed sebilindeki Dârüssaâde Ağası Mustafa Ağa ve Şeyhül Harem Hacı Beşir Ağa Türbesini, Çifte Gelinler Türbesini, Kıbrıs fatihi Lala Mustafa Paşa Türbesini, Sultan II. Beyazıd’ın oğulları Şehzade Mahmut’un kızı Hançerli Sultan Türbesini, Semiz Ali Paşa haziresini, Bahri kadın haziresini, ilk türbedar ve vaiz Yusuf Babanın kabrini, ünlü astronomi ve matematik âlimi Ali Kuşçu’nun mezarını sayabiliriz. Eyüpsultan Türbesi arkasındaki mezarlık haziresinde 800’e yakın mezar taşı bulunmaktadır.
İlginizi Çekebilir